1996’ymış. Hatırlamıyorum tarihi. Çok zaman oldu, diyebilirim yalnızca. O zaman tanıştık. Ne istediğini bilen, nasıl yapacağını bilmeyen biriydi. İstediği benim de isteyeceğim bir şeydi, yardıma gittim. Gazeteyi tasarlarım, iki hafta çıkmasına yardımcı olurum, dedim.
Sanırım dört-dört buçuk ay geçirdim AGOS’ta. Herkes yeniydi, herkes tecrübesizdi. İki günlük işi dört-beş günde yapabiliyorduk, geceyarılarına kadar çalışıyor, boyuna sabahlıyorduk.
Daha önüne koyduğum logo alternatifleri arasından seçme yaparken kapışmaya başladık. Öyle bir inatçıydı ki.
Ben çoğu işte sinir bozucu bir profesyonelimdir. Kusur, biliyorum, gözüm işi görür, işi yapanları görmeyebilir. Oyun değildi, düpedüz gazete çıkarıyorduk. Dost ve düşman gözlerin üstünde olduğu bir gazete. Mükemmeliyetçilik, dakiklik gibi takıntıların elinde tutsak olan ben, sabaha karşı birden, o ana kadar yaptığımızı heba etmeye yolaçacak bir taleple ortaya çıkan acemi genel yayın yönetmenine kızıp duruyordum.… Devam >>